Çalışan yoksullar, emekli yoksullar, işsiz yoksullar, öğrenci yoksullar, diğer tüm yoksullar ve henüz fakirleştiğinin ve birçok şeyin farkında olmayan kendine yoksul herkese merhaba... Birçok şeyin farkında olmamanın kaynağında tek bir şeyi bilmemek yatıyor aslında: Kendini bilmemek!
İnsan kendine ne kadar yabancı. İnsan kendine nasıl da yoksul. İnsan kendini, kendini bilmekten öylesine mahrum bırakıyor ki kendine yoksullaşıyor dışarıya zenginleşirken. Ama bu denklemdeki hatayı bir türlü göremiyor, en büyük zenginliğin kendini bilmek ve tanımak olduğunu bir türlü göremiyor.
Kendini bilmeyen insan başkasının lafından etkileniyor, ta ki bir başkasının lafından etkilenene kadar. Pinpon topu gibi laftan lafa insandan insana koşuyor yer bulma ve onaylanma ihtiyacını tatmin etmek için, halbuki en büyük ihtiyacının kendini bulma olduğunun farkında bile değil. Kendisini yapay hava durumları için dışarıya bağımlı hale getiren insan, kendini mevsimsiz bırakıyor, kendi mevsimlerinden mahrum olup başkasının ilkbaharını, yazını yaşamak istiyor; ama henüz farkına varmadığı bir şey var; başkasının yazı belki de ona kış olacak.
Kendini bilmeye minik damlalarla çiselese bile insan, çiseleyen umutlar bir bakmış ki sel olmuş, devirip geçmiş bütün olmazları, kendi ilkbaharıyla tanışıp çiçek açmış ve görmüş ki kendinden çiçek doğurmak dokuz yaşamdan milyonlarca kez yaşam doğurmaktır. Derin bir uykunun ardından gördüğüm bir rüyadan uyanırken bu cümleyi söyleyerek uyanmıştım uykudan: “Çiçek doğurmak dokuz yaşamdan milyonlarca kez yaşam doğurmaktır.” Bu cümle şimdi benim için anlamlı bir hale geldi.
Hepimiz her gün çok basit insanlarla çok basit olaylar yaşıyoruz ve muhakkak bunu her gün yaşatıyoruz birbirimize, hepimiz muhakkak birilerinin hikayesinde kötüyüz tüm iyi niyetimize, yaptığımız bütün iyiliklere ve pozitif çabalarımıza rağmen. Uzun zamandır o kadar biriktirmişim ve maruz kalmışım ki kötülüğe, içimde bir şeyler parçalandı bugün, kalbimin kırılma sesini duydum, ruhumun o içten ah edişini duydum. Bazen kötüler kötüdür, bazı insanlar mücadeleye etmeye değmez. Mücadeleyi bütün hücreleriyle seven biri olarak kendime mücadele etmemeyi ve bırakmayı öğreteceğim, bundan alacağım ilk ders bu. Bırakıyorum.
Bakın, bırakmak zordur. Herkes bırakamaz. Bırakmak da mücadele ister. Bazen çok sevdiğim bir arkadaşıma takılırken ona “Keşke herkes bütün doğruları, senin yanlışları savunduğun gibi ateşli bir şekilde savunsa.” derim; çünkü o sırada bir şekilde bir şeyleri yanlış yaptığının farkında olmuyor. Mesela bir toplama işlemi hatası olsun bu, görmelisiniz, nasıl hararetle savunuyor yanlış olduğunu bilmeden savunduğu şeyin. Doğrusu onun o halini izlerken çok eğleniyorum; ama düşünmeden de edemiyorum, her birimizin yanlış olduğunu fark etmeden gözlerimizi ve algımızı kapatıp, ağzımızı açıp sonuna kadar savunduğumuz kim bilir neler var diye. İşte bu farkındalık herkeste olsa, herkes suçlayacak birini bulmak yerine kendi hatalarıyla yüzleşse, herkes kendini geliştirip daha iyi bir insan olmaya çalışsa ve kendi içine dönse çok rahatlamaz mıydık? İşte ben artık bu umudumu bıraktım. Yoluma bakıyorum. Her insanın iyileşebileceğine, her insanın daha iyi bir insana dönüşebileceğine inancımı yolumun kenarında bıraktım, daha hafif yürüyebilmek için. Çünkü her seferinde umutlanıp hayal kırıklığına uğramak yolda çok ağırlık yapıyor bana, adım atmak zorlaşıyor, hedeflerime gecikiyorum, yolda beni bekleyenlere enerjim kalmıyor, bu bana da onlara da yola da yolun sonuna da haksızlık.
Sonra bir sabah kitaplarımla dolu odama bir anda pembe renkler doğdu. Terasa çıktığımda muhteşem renklerle karşılaştım. Çoğu kişi uyuduğundan ya da hayat telaşından bu muhteşemliği fark etmese de keşke doğanın her anına şahit olacak, kendimizi akışa bırakacak, bir sürü harika anıya sahip olacak kadar huzurlu ve stressiz günler yaşayabilsek diye hepimiz için güzel hayaller kurabileceğim birkaç dakikam oldu. Sonra ülkemizin gerçeklerine geri döndüm, renkler bir anda canlılığını yitirdi. Çünkü biliyordum ki “Bütün savaşlar kendini yetersiz, değersiz ve sevilmeyen zannetmekten doğar. Bütün savaşlar kendinin yeterli, değerli ve sevilen olduğunu anladığında biter.”