Bu tarih yağması, definecilik, soygun, eski eser hırsızlığı birilerinin bilgisi dışında olmaz, ilgililer, yetkililer, sorumlular bunu biliyor mu diye yazıp duruyoruz. Suya yazıyoruz tabii… 50-60 yıl önce kaçırılan Herakles Lahdi’ni alay-ı vâlâyla geri getirdiler, müzenin en baba yerine koyup sergiliyorlar. Oysa bu topraklardan çalındığından, kaçırıldığından haberimiz bile yoktu. Cenevre’de bir antrepoyu basan gümrük görevlileri tarafından bulundu, İsviçre hükümeti eserin çalınmış olabileceği ülkelere mektup gönderince haberimiz oldu. Aaa, lahdimiz çalınmış… Vah, vah, vah! Boncuk değil, magnet değil, biblo değil, koskoca lahit… Üzerinde çizik bile yok.
TARİH YAĞMASINDAN PAY ALANLAR
Nasıl gitti bu ülkeden? O kadar yolu nasıl kat etti? Gümrükten nasıl geçti? Kimsenin ruhu duymadı mı? Duymaz olur mu hiç? Bir tane bile soruşturma açılmadı, araştırma yapılmadı, nasıl çalındığına ilişkin rapor tutulmadı. Lahdi geri aldık, iş bitti. Niye? Çünkü soruşturma açılsa bir sürü devlet kurumu hesap verecek, suçlular, failler, parmağı olanlar, göz yumanlar, pay alanlar ortaya çıkacak. Bu soygun ağı, bu yağma düzeni, bu harami yapı teşhir edilecek. O yüzden etkili bir soruşturma yürütülmeyip üstü kapatılıyor.
SUÇÜSTÜ OLDU
Fakat şimdi suçüstü yakalandılar. Emeklilik dilekçesini veren Vali Hüseyin B., iki gün sonra bir elinde kürek, öbür elinde hiltiyle tarihi eser yağmasına koştu. Yanında da emekli Jandarma Albay Ali A. Tam da bizim göreve çağırdığımız, etkin önlemler alsın diye yalvardığımız ikili. Biri vali, diğeri jandarma komutanı… Çüş yani! Meğer ikisi de suçluymuş. Ellerinde kürek ve hiltiyle enselendiler. Tabii yanlarında da bir çete… Biri Ankara, diğeri Antalya plakalı iki de araç… Ankara’dan gelmişler, yanlarına Antalya’dan birilerini alıp, Mersin’in Gülnar ilçesine tarih hırsızlığına, yağmaya, haydutluğa gitmişler. Yakalandıkları yer tarihi Mennan Kalesi. Bu hırsızların, talancıların elinde köstebek yuvasına dönmüş bir kültürel miras, bir tarih varlığı. Tıpkı Antalya’daki yüzlerce yer gibi…
BUNLARIN ŞECERESİNE İYİ BAKILSIN
Belli ki bu ikili görev başındayken de bu işlere göz yumuyordu. Parmakları vardı anlaşılan. Tarihi mekanları, alanları da bir emeklilik ikramiyesi, bir tür banka olarak görüyorlar demek ki. Yıllarca göz yumdukları yağmaya şimdi bizzat kendileri çıkmış. Akdeniz Üniversitesi Arkeoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Gül Işın, bu şahısların görev yaptığı yerlerdeki bütün kaçak kazıların, yağmalanan yerlerin incelenmesini istiyor. Etkin bir soruşturma, geçmişe doğru bir sürü olayı açığa çıkartabilir. Kirli, karanlık mekanizmaya, sisteme, işlerin nasıl yürütüldüğüne ilişkin de veriler elde edebiliriz. Aksi takdirde bu şahıslar adli kontrol şartıyla serbest bırakılıp mevzunun üstü kapatılacak. Yağma başka yerlerde, hız kesmeden devam edecek.
ARAŞTIRMA KOMİSYONU İSTİYORUZ
Aslında soruşturmanın sadece bu şahıslarla sınırlı kalmaması gerekiyor. El yükseltelim. Meclis bünyesinde bir araştırma komisyonu kurursun. Arkeoloji dünyasının, kültürel miras mücadelesinin, koruma kadrolarının, akademi üyelerinin definecilerle, tarih yağmasıyla ilgili bir dolu tanıklığı var. Bizzat kendilerinin yaşadığı olaylar, aldıkları tehditler var. Arkeolojik kazılarda, yüzey araştırmalarında bu tiplerle burun buruna geliniyor. Arka cebinden ordu mensubu kartını çıkartıp gösterenlere bile tanık olunuyor. O kadar pervasız bir yağma. Ellerini kollarını sallayarak çalışıyor, tarihi alanlara resmen şantiye kuruyorlar. Jeneratör var, hilti var, dinamit var, detektör var, bilgisayarlı, uydulu sistemler var. Bayağı büyük bir tezgah yani. Devlet bir başsavcı atasın, meclis komisyonu kurulsun, sahadaki insanlar dinlensin. Eğer etkin bir mücadele yürütülmez, savsaklanmaya devam edilirse devletin üzerindeki şaibe kalkmaz.