Dedegöl Dağı; Isparta’nın Yenişarbademli ilçesinde bulunan 2992 metre yüksekliğindeki şehrin en yüksek dağıdır.
Dedegöl’e biraz kırgındım aslında. Bir önceki gelişimde bana geçit vermemişti. Zirveye çok az kala dönmek zorunda kalmıştım. Bu sefer de çıkmak zorundaydım yoksa 2024’ün Haziran ayına kalacaktı bu yürüyüş.
Bu sefer daha güçlü, daha inanmış bir şekilde kapısına dayandım. Her yolculuğumda niyet ve kısmete çok inanırım. Dağı sevdim, okşadım, gönlümden kopan güzel sözler söyledim.
Her zaman iyi niyetlerle yola başlarım.
Bu zirve yürüyüşü; döngü olarak 10 kilometrelik bir parkur ve ben bu parkuru 3 etaba böldüm.
Antalya’dan yola 5 kişi çıkmayı planlasak da bir kişi akşamdan gelmeyeceğini söyledi. Diğer bir arkadaşımız da ilk etabın yarısında ‘Benden bu kadar’ diyerek geri döndü. Kaldık 3 kişi… Aramıza yeni katılan arkadaşımızın ilk zirvesi olacaktı.
Sabah uyandığımızda bir sürprizle karşılaştık. Yayladaki sevimli dostlarımız bizim yolda tüketeceğimiz erzakları yemişlerdi. Gidip gitmemekte biraz kararsızlık yaşasak da biraz meyvemiz ve cevizimize güvenerek gitme kararı aldık ve saat 08.00 gibi yola çıktık.
İlk etabı; ormanın içinden geçip, ağaçlık alanı arkamızda bırakarak tam olarak kocaman bir ‘Z’ çizerek tırmandık. Bu yol, aşırı kaygandı ve arkadaşım o yüzden geri döndü. Buranın birde inişi olacaktı. Döngü yürüyüşlerin insan psikolojisine böyle olumsuz etkisi oluyor. Geçtiğin her yolun dönüşünü düşünüyorsun. Ama ben bunun da çözümünü buldum. Sadece anı yaşa, anda kal. Dönüşü dönüşte düşünürsün.
Sonrasında yalnız ağacın yanından ikinci etaba giriş yapıyoruz. Yol işaretli değil ama net bir patika ve babalar mevcut. Yalnız ağacın yanından geçerken, insan ister istemez biraz hüzünleniyor. Arka fonda kafamın içinde Şebnem Ferah’ın ‘yalnız’ şarkısı çalmaya başladı. Ben de mırıldanmaya başladım.
‘Kim bilir neler neler geçti başından.
Kimse böyle yalnız olamaz.
Anlat birer birer, tut ellerimden.
Kimse böyle küskün olamaz’
ikinci etap biraz yüz güldürüyor. Çünkü aha az eğimde… Beyşehir Gölü ayaklarımızın altında ilerliyoruz. Burada kaya geçişleri mevcut. Yola çıktığımız andan itibaren her mola verdiğimizde kelebekler ve arılar bize eşlik etti. Bunlar aradığımız doğru işaretlerdi. Bu kel dağda çok güzel sukulent türleri de gördük. Buraya kadar hep dağın sol tarafından ilerlemiştik. Etabın sonuna doğru patika yol sağa kıvrılıyor ve yamaç geçişi yaptırıyor. Burada ki manzara açıkçası biraz korkutuyor. 20 santimetrelik bir patikadan ‘Asla aşağıya bakma’ diyerek bu yamacı geçip, zirve öncesi çukur bir alana ulaşıyoruz.
Üçüncü etap bence bu parkurun en zor bölümüydü. Aşırı dik ve yağmur sularından parçalanmış bir patikadan sert bir şekilde yükseldik. Ve bayrağın sağ tarafından zirveye ulaştık. Bizdeki sevinç, görülmeye değerdi. Bayrağın altındaki kutuda zirve defteri olması gerekirken defter yoktu. Oysa o deftere neler yazacaktım neler… O kadar yüksekteydik ki bulutlarla aynı hizadaydık. Yükseklik bizi fena çarpmış olacak ki bulutlara bile uzanmaya çalıştık. Mutluluğumuzu kutlayıp hemen inişe geçtik. İnişimiz umduğumuz gibi kötü geçmedi ama çok tuhaf bir şey oldu. Mola verdiğimizde indiğimiz yere bakarken yukarıda bir dağcı gördük. Nereden geldiğini bilmiyoruz, karşılaşmamız gerekirdi ama karşılaşmadık da. Hatta ona sesimizi de duyuramadık. Tabi ben hiç boş durur muyum hemen yazdım bir hikaye… Dedegöl’de bir dağcı varmış, aslında bu Dedegöl’ün ruhuymuş… Ööyle herkese görünmezmiş ancak dağın hakkını veren yolculara görünürmüş…
İnene kadar gözlerim hep yukarılarda o dağcıyı aradı. Lütfen biri çıksın ‘o dağcı bendim’ desin yoksa bu hikayeyi ilerde torunlarıma anlatmak için arşive kaldıracağım.
Zirve mutluluğu biraz ayarlarımızı bozmuş olabilir. Zirve kafası da hiç bir şeye benzemiyor. Zirvelerimiz bol olsun…