Kendine yeten 7 ülkeden biriyken, 'Akdeniz'in Tarım Ordusuyuz!' diye övünürken, bu duruma nasıl düştük, düşürüldük? Köyü ve çiftçiyi nasıl yalnızlaştırdık, tarımı büyüteceğimize nasıl küçülttük?
Oysa bir hikaye nasıl da güzel başlamıştı... 70 yıl önce, Türkiye yoksuldu, halkı eğitimsizdi. Bir ışık gerekiyordu. Önce köylerden aydınlanma başlatıldı. Köye öğretmen gerekiyordu.
Hasan Ali Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç, aydınlanmanın ışığını açtılar.
Köy Enstitülerini kurdular. Gece gündüz çalıştılar. Dünyanın kıskandığı bir eğitim sistemi kurdular. Bir devrimci andı içerek göreve başladılar. İçlerinde Türklük ve yurtseverlik vardı.
'Türküm, doğruyum, devrimciyim. Yasam, iç ve dış gavuru (düşmanı) dışarı atmak, yurdumu tez elden kalkındırmaktır. Ülküm, işçiye iş, köylüye toprak, bebeye süt, yavruya ekmek ve kitap, gence gelecek sağlamaktır. Varlığım ulusal kurtuluşumuza, bağımsızlığımıza armağan olsun'
Köy Enstitüleri açtılar. Öğretmenler, öğrencilerle harç kardı, sıva yaptı, taş taşıdı, toprak attı, harç döktü. Dekarlarca bağ ve bahçe kuruldu. Tonlarca patates, soğan, mercimek, pirinç, arpa, yulaf ekildi, dikildi. Üretim içinde eğitim/öğretim yapıldı. Köy Enstitüleri ile köylere sanat girdi. Aşık Veysel, geleceğin öğretmenlerine saz çalmasını öğretti. Ünlü müzisyenlerden keman, trompet dersleri aldılar. Anton Çehov'un eserlerini oynadı öğrenciler. Shakespeare'den şiirler okudular.
Köy romancılarımız, köy şairlerimiz doğdu. Fakir Baykurt, Talip Apaydın, Dursun Akçam ve diğerleri. Ve son!
'Kız ve erkek öğrencilerin bir arada okuması ahlaksızlıktır' denildi.
'Verilen eğitim ve yapılan çalışmalar ahlak anlayışımıza aykırıdır.' denildi.
Köy ağaları iktidara baskı yaptı. Köy Enstitülerini kapattılar. Aydınlanma dönemi kısa sürdü.
Bu hikayeyi yazanlar Hasan Ali Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç'tu.
Saygıyla anıyoruz.
* * *
Bugüne gelirsek... İzmir Ticaret Borsası'na uzun yıllar başkanlık yapan Sayın Tuğrul Yemişçi, bir demecinde tarımın ve köylünün nasıl yalnızlaştırıldığını şu sözlerle ifade ediyordu;
'Şehirlerin çeperlerindeki sıkıntılı yerleşimlere insanımızı sıkış tepiş yığıp oraları kırsala çevirdik. Güzelim Anadolu köylerimizdeki gelenek, örf, saygı ve sevgiyi orada bıraktık. Büyük toprak sahibi olmaya gerek olmadan kendi küçük alanında, bahçesinde, sebzesi, meyvesini üreten tavuğu, eti, sütü olan, üreten köylüyü, her şeyi parayla satın alan tüketici topluma ekledik.'
Tuğrul Yemişçi, tarımı büyütecek, köyden kente göçü durduracak ve köylüyü tüketim toplumuna dahil etmekten uzak tutacak formülü de söylüyor; Çiftçiyi mutlaka desteklemek. Hem köyü, hem de çiftçiyi yalnızlaştırmamak.
Ve sonuç; 'Şehir nüfusumuz artıyor diye sevinmeyelim, zira muasır medeniyet şehir nüfusunun artması ile değil, nüfusun kalitesiyle alakalı...'
Al bu sözü as duvara.