Üzerine konuşmak istediğim bir his var; geç kalmışlık hissi!

Hepimizin yakinen tanıdığı, kıyısından köşesinden bir tarafından hissettiği bu hissin bizi ortak bir noktada hatta ortak duygularda birleştireceğini düşündüm.

Aslında çok erken yaşlarda tattığımız bu duygu, eğitim hayatına atıldığımız anda, sürekli olarak birileriyle yarıştırılmamızla başlıyor.

Devamlı bize dayatılan belli hedefler peşinde koşuyor, yoğun bir çaba içerisine giriyoruz. Bu kadar çok mücadelenin olduğu yerde de hayat koca bir savaş alanına dönüşüyor.

Peki, biz neden savaşıyoruz?

Böyle bir savaş ortamında hayatını devam ettiren -ettirmeye çalışan- insanların geç kalmışlık hissine sıkışıp kalması, kaçınılmaz bir son değil midir zaten?

Hâlbuki koşmadan, yavaş ama her adımı daha sağlam basıp yürümek, hayatı daha basit yaşamak da mümkün sanki.

Yaşamımız boyunca, hep daha fazla kişiyle yarışmak zorunda kalmadık mı?

Daha doğru bir ifadeyle zorunda bırakılmadık mı?

Henüz ufacık bir çocukken, dünyalar kadar sınava girip en iyi olmaya çalışmadık mı?  Ne ki bu ‘iyi’ denilen şey?

Bir elin diğer ele benzemediği dünyada, herkesin aynı yolları aynı şekilde yürümesini beklemek ne ölçüde doğru.

Asıl sormamız gereken soru şu; kime göre iyi, neye göre iyi?

Herkesin, hayat yolunda gittiği yönler farklıdır. Yaşamdan almak istedikleri ve yaşama katmak istedikleri ise bambaşka.

Ancak ne yazık ki, toplumumuz pek fazla farklılığı kabul etmekten hoşlanmıyor. Genel olarak böyle bir algı yok.

Küçük bir çocukken, aceleci olduğumuzda, sabırlı olmayı öğretenler günü gelince ‘artık geçti senden’ diyebiliyorlar.

Merak ediyorum; daha erken olan zamandan geç kalınmış zamana geçişimizi kim belirliyor?  Bunun kimsenin belirleyebileceği bir olgu olduğuna asla inanmıyorum. Çünkü geç kalmışlık diye bir şey yok. Yaşamın bir parçası olarak burada olduğumuz sürece, her şey bizim için var olmaya devam edecek.

Geç kalmışlık hissi, toplum tarafından aslı olmayan algılarla yönetilen bir zaman kapanının, insandaki dışavurumu sadece.

Hayat herkes için ezbere yazılıp çizilmiş bir yol değil.

Kiminin sarp dağlardan, kiminin bol taşlı kiminin ise bazen de engebesizdir yolları…

Ama asıl görmemiz gereken şu; hiçbir şey dışarıdan baktığımız pencereden göründüğü gibi değil. Her şey, her zaman göründüğü gibi olmayabilir ve hatta çok şey...

Belli kalıplara sıkıştırılmış insanlar, bazen de bulunduğu kabın şeklini alamayabilir, neticede sıvı değiliz. Geç kalmışlık hissiyle verilen kararlar yanlış kararlardır genelde. Aceleden, çokta düşünemeden verilmiş kararlardır birçoğu. Hayatımız boyunca izlerini taşıyacağımız, yaşamımızın bir rolü haline getireceğimiz kararları kalıplara sığdırmak mümkün değil ve mümkün olmamalı.

Olması gereken şey olması gerektiği zamana özel kalmalı.

Çünkü her şey kendi vaktinin esiridir.