Bazı şarkılar ve türküler vardır ki halimizi çok iyi anlatır.
Bizim sustuğumuz, söyleyemediğimiz durumlar.
Bir yanda zenginlik, diğer yanda sefalet.
Adaletsiz gelir dağılımı ve ötekileştirme.
Hasan Hüseyin Korkmazgül şiirindeki gibi;
‘Öyle bir, yerdeyim ki
Bir yanım, mavi yosun
Dalgalanır, sularda
Dostum, dostum, güzel dostum
Bu ne beter çizgidir bu
Bu ne çıldırtan denge
Yaprak döker, bir yanımız
Bir yanımız bahar bahçe’
***
Derisi yüzülerek işkence ile öldürülen Nesimi.
Direnmenin adıdır. Yüzlerce yıl evvelki öngörüsü.
Bugün dillerde. Kula minnet etmemek. İblisin yolundan gitmek!
Yandaşlığın, çıkarcılığın kol gezdiği ülkemde.
Bugünlere taşınan evrensel dizeler;
‘Har içinde biten gonca güle minnet eylemem
Arabi farisi bilmem, dile minnet eylemem
Sırat-i müstakim üzre gözetirim rahimi
İblisin talim ettiği yola minnet eylemem’
***
Aşık Mahzuni Şerif, yolsuzluğu, hırsızlığı görmüş, yaşamış.
Doğruyu söylemiş. Ülkeden kovulmuş.
Yıllarca mahpuslarda yatmış.
‘Savaşmayacak tek şey kültürdür’ demiş.
Bugün de haykırarak söylediğimiz o güzel türkü;
‘Yoksulun sırtından doyan doyana
Bunu gören yürek nasıl dayana
Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana
Bilmem söylesem mi söylemesem mi?’
***
Coğrafyalar kader denilse de inanmam.
Kaderi değiştirmek elimizde. Kadere boyun eğmek.
Biat. Duaların dili aynı değildir. Şarkı/şiirdeki gibi
(Hikmet Münir Ebcioğlu şiiri, Uşşak şarkı)
‘Şu göğsüm yırtılıp baksan
dikenler hep aynı güldendir
Şikâyet bilmeyen kalbim kanar,
hep aynı eldendir
Bu dertten kurtulan yok mu?
dualar hangi dildendir?
Şikayet bilmeyen kalbim
kanar, hep aynı eldendir’
Değiştirin artık şu kaderi!