Yıllarca annem beni 23 Nisan’da ziyaret etti. Bu gün, ikimizin de özel günüydü. Bu sayede bende, bayram sevinci hep ikiye katlanırdı. Tabi artık bir tık büyümüşüz ki bu yılki ziyaret 29 Ekim’e denk geldi.

Öncesinde tatlı bir telaş başladı evde. Kızlar bu olayı hemen fırsata çevirdiler. Sonuçta onların koruyucu meleği gelecekti. Sürekli bana ‘Bak annen geliyor ona göre’ ayarı çekmeleri komikti. Kaç yaşına gelirsen gel sende sonuçta bir annenin yavrususun. Sonuçta eve, benim üzerimde bir güç geliyordu.

Annemin her ziyareti kısa ve öz olur. Öyle insanı yormaz, çok bir şey aramaz. Televizyon ve çay olsun onun için yeter. ‘Televizyon ve çay’ bu ziyarette başrol oynadı. Kulağa çok kolay geliyor ama hiç televizyon izlemeyen ve çay konusunda berbat olan ben için, arkadan sirenler yükselmeye başladı. Evren yine benimle uğraşıyordu.

Evde bir televizyonumuz var ancak yıllardır dekor amaçlı boşluk dolduruyor. Yıllardır hiç televizyon izlenmez bizim evde ancak annem gelirse açılır o televizyon. Günlerce kumanda aradım, kumandaları bulup televizyonu aktif hale getirdim. Aslında bizim evde çay da demlenmezdi.

Annem de televizyonu ‘Bir ses olsun’ diye izleyenlerden olduğunu iddia etse de bayağı o televizyon izleniyor. Gün içinde işlerini hallederken, arkadan ona eşlik ederken akşam olduğunda çayını alıp karşısına oturuyor ve takip ettiği diziyi açıyor.

Bu kez geldiğinde de yine televizyon dünyasının en garip dizisiyle karşımıza çıktı. Ona göre ara sıcak tadındaki bu dizi her gün yayınlanıyor. Popüler dizilerden önce 45 dakikalık bir dizi. Bir hafta boyunca benim demlediğim korkunç çaylar eşliğinde bu diziyi izledik. Rutinler önemlidir, özellikle belli bir yaştan sonra daha da önemli hale geliyor. Çay eşliğinde bu dizi izlenecek.

Çay içmediği zaman başı ağrıyan annem, benim demlediğim korkunç çayları sanki dünyanın en güzel çayını içiyormuşçasına yudumlarken ben de her gün bu eziyete 45 dakika dayandım.

Arkadaş bir dizi hiç mi akmaz, ömür boyu sürecek gibi, her sahneyi beynimize kazımaya yemiş etmişler gibi, hele o bakışmalar… Aşıklar bakışıyor, düşmanlar bakışıyor, arkadaşlar bakışıyor hatta oyuncular boşlukla bile bakışıyorlar. Dizinin ismi “son bakış” olabilirmiş. Oyuncular bakıp öyle kalıyorlar. İlk birkaç gün ben de televizyona öyle boş boş bakıp, uyuyup kalmıştım. Sonraki günler gözleri açık tutmayı başardım.

Sanırım uzun bir süre kimseyle göz teması kurmayacağım. Bu diziye anlam veremedim. Hatta benim kızlar da şok içinde anlamaya çalıştılar. ‘Anne ne yapıyorlar?’ ‘Hiç yavrum bu dizi bakışmak üzerine kurulmuş…’ üç kuşak boncuk gibi dizilip diziyi anlamlandırmaya çalıştık.

Biz çocukken annem Cesur ve Güzel, Yalan Rüzgarı falan izlerdi. O zamanlar onlarda bana korkunç gelirdi ama bu dizinin yanında onlar gerçekten muhteşem dizilermiş. Ne varsa eskilerde varmış.

Açıkçası yıllar içinde televizyon dünyası dibe doğru yolculuğunu sürdürmüş ve dibi boylamış gibi görünüyor. Annemi yolcu ettikten sonra ilk işim televizyona boş boş bakıp üzerini örtmek oldu.