Cep telefonları hayatımızın vazgeçilmezi oldu. Şöyle bir etrafınıza baktığınızda telefonlar artık çantalarda değil ellerde taşınıyor. İnsanların artık bir eli iptal, o telefonlar ellerden hiç düşmüyor.

Çağın belki de en büyük hastalığı bu bağımlılık; beraberinde bir sürü hastalığa da davetiye çıkartıyor. Sosyal medyada saatleri harcayıp bu koskoca yalan dünyada kendilerini kaybediyorlar. "Yalan dünya" diyorum çünkü çoğu, artık sosyal medyada sırf bir şeyler paylaşabilmek için yaşıyor. Bunun örneklerini çok gördüm. Bir keresinde Gelidonya Feneri’ne yürüyüşe çıktığımızda bir çift gelip alel acele çadır kurup bolca fotoğraf çektirip çadırı toplayıp gitmişlerdi. Hatta başka bir yürüyüşte çantası kıyafetlerle dolu bir kadın, sürekli kombin değiştirip bir ton fotoğraf çekilmişti. İçeceği suyu bile almamış, bizden istemişti. Yani var da var... Eminim size de denk gelmiştir. Bunların hepsi popüler kültür olayları; biri bir şey yapar, arkasındaki bir milyon tek hücreli onu takip eder.

Bu iş gittikçe çığrından çıkmaya başladı. İnsanlar popüler kültürün kölesi oldu.

Bu kölelik; insanların popüler kültürün dayattığı normlara, trendlere veya tüketim alışkanlıklarına sorgusuzca uymasını ve kendi kimliklerini, düşüncelerini veya değerlerini bu dayatmalara göre şekillendirmesini ifade eder. Yani kısaca bu kültür, tüketimi merkeze koymuş tek tip insan modeli yaratan tamamen yüzeysel, beyni saf dışı bırakan, bolca mutsuz son barındıran kocaman yalandan bir balon.

Aslında düzgün kullanılsa eğitici, ufkunuzu genişletici, ilham verici olabilir ama biz nedense kendimizi hep olumsuz durumlara maruz bırakıyoruz.

İnsanlar kaportalarını parlatmaya çalışırken içte, motordaki çürümeyi görmüyorlar. Sadece dayatılan normlara uymaya çalışıyorlar. Başta güzellik geliyor. Bir anda etrafımız dolgun dudaklı, minicik burunlu, elmacık kemikleri çıkık, alışveriş hastası kadınlarla doldu. Aynı kıyafetler, aynı yaşam tarzıyla herkes birbirine benzemeye başladı. Mükemmel bir görünüş için her şeyi yapmaya başladılar. Sanki normali buymuş gibi, bir kuralmış gibi kendileri gibi olmayanları da linçliyorlar.

Bu da yetmemiş olacak ki filtreler işin içine girdi. Bu filtrelerle kendilerini değiştirmeye başladılar. Sosyal medyada her gün milyonlarca fotoğraf, hikaye, post paylaşılıyor. En iyisi için telefonlara yüklenen programlar ve filtreler kullanılıyor. Sosyal medya filtreleri, yüz hatlarını yumuşatmak, cilt tonunu düzeltmek, gözleri büyütmek, boyunu uzatmak, zayıflatmak ve hatta yüzün şeklini değiştirmek gibi bir dizi değişiklik yapabiliyor. Bu filtreler, kullanıcıların kendilerini daha "mükemmel" veya "çekici" hissetmelerini sağlayabilir, hatta çok eğlenebilirsiniz ama bazı insanlar bunu takıntı haline getirdi.

Dismorfofobi, bir kişinin kendisini gerçekçi olmayan bir şekilde algılaması ve kusurlarını abartılı bir şekilde görmesiyle karakterize edilen bir psikolojik bozukluk. Bu durum, kişinin sosyal medyada filtreler kullanarak kendisini değiştirme arzusuyla birleştiğinde, daha da karmaşık hale gelebilir. Zaten sana dayatılan her şeyi yaptın. Odalar dolusu kıyafetin var, rutinler adı altında yüzünü, saçını, vücudunu kimyasala boğdun, borç batağındasın ve hala cebindeki son 200 lirayla Starbucks’a kahve içmeye gidiyorsun ve bu kadar emeğe rağmen mutsuz ve doyumsuzsun. Artık aynadaki kendi görüntüne bile tahammül edemiyorsun.

Lütfen artık uyanın…