Nazım Hikmet

Hapishanede hastadır. İdamla yargılanacağını öğrenen karısı üzüntü içindedir.

O’na bir şiirle seslenir;

'En fazla bir yıl sürer yirminci asırlarda ölüm acısı.
Ve unutma ki daima iyi şeyler düşünmeli bir mahpusun karısı.'

Vatan şairiydi, sürgün yıllarında memleket sevgisi ağır basıyordu.

'Memleketim' dedikçe 'Vatan haini' damgası yedi.

Zindanlarda tutuldu.

Hep kafa tuttu. Eğilmedi, dik durdu.

Sol memesinin altındaki cevher hiç kararmadı

Zulümlere direndi. Zalimlere seslendi;

'Vatan çiftliklerinizse, kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,

Vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,

Vatan soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın,

Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla:
Nazım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hala' dedi.

Yarınlar için direnenler arasında bayrağı o taşıdı.

O nedenle dünyanın en çok tanıdığı Atatürk'ten sonra, ikinci Türk'tür Nazım Hikmet.

***

Ahmed Arif;

Hem kendi kuşağının hem de gelecek kuşakların memleket ve halk sevgisini isyancı bir ruh ve başkaldırı etiği ile yazdığı Hasretinden Prangalar Eskittim tek kitabı Almanca, Fransızca, Çek’çe, İsveç’çe, Flemenkçe ve Kürtçe dillerine çevrildi, 8 baskısı yapıldı ve Türkiye’de en çok satan kitaplar listesinde sürekli yer aldı.

Dönemin şair ve yazarlarından etkilendi, bunu açık açık anlattı:

Ahmed Arif’in Faruk Nafiz, Nazım Hikmet, Orhan Veli ve Cemal Süreya’nın şiirlerinden çok etkilendiği söylenir. Bu şairlere olan sevgisini, ilgisini şöyle açıkladığı yazıldı, söylendi;

“Ben işte o yıllarda bu tarz şiirler yazdım. Biraz Nazım, biraz Ahmet Hamdi Tanpınar, biraz Ahmet Muhip, biraz Cahit Külebi, biraz Behçet Necatigil, bunlarla beslene beslene, bunları sindire sindire, hep böyle yalpalaya, yalpalaya, ama hiçbir zaman iyinin altında, yani ortaya yakın yazmayarak, kaliteli şiirler yazdım. O’nun ben ‘Pembe Mantolu Kıza’şiirini okurken sarhoş olurdum (Cahit Külebi için), Bir Nazım sarhoşuyum, ezbere canımı verebilirim, ‘Ama sen ki benim yarı parçamsın, suyun ötesindeki parçamsın (Cemal Süreya için)”

(Kaynak; Meçhul Dergi)

***

Edebiyatın ağır işçisi Orhan Kemal

‘Romancı hak bellediği bir yolda mücadelesini yapacaktır. Karanlıklar içinde tek başına kalacaktır, dalgalar, okyanus içinde yüzecektir. Sırtına düşen yük çok ağırdır. Ya başaracak ya boğulup gidecektir. (Orhan Kemal-1960)

Gazeteci yazar dostum Atilla Köprülüoğlu, Orhan Kemal’in ölüm yıldönümü nedeniyle bir yazı dökmüş sayfasına (2 Haziran 2025) demiş ki;

“Hayatı, ‘herkesin katıldığı başsız sonsuz bir koşuya’ benzetir usta yazar.

İşçi sınıfı, köylü dayanağıdır. Burjuvalaşmış teknik karşısında ezilen, yok olan insanlar için ‘benim insanlarım’ der. Onların acıları, onların ekmekleri, onun ekmeği, onun acısı olmuştur.

Onurlu kavganın namuslu kalemidir Orhan Kemal! ‘Sessizlerin sesidir!’

Ahmet Ümit’in benzetimiyle; ‘Edebiyatımızın ağır işçisidir!’

Orhan Kemal’e göre; ‘Gerçek, öğrenmektir. Nereden, nasıl öğrenirsen öğren. Nereden, nasıl öğrendiğin, diploman, hatta neler bildiğin de önemli değil.

Ne yaptığın önemlidir yaşamda’

***

Bir insanı öldükten sonra heykeli önünde anmak yetmez.

O’nun eserlerini, sanatını yaşar kılmakla o insan yaşamaya devam eder.

Hapislerde çürüttüğümüz ve haklılıkları zaman geçtikten sonra anlaşılan, insan ve vatan sevgisini aşılayan eserler bırakan o insanları tanıtan etkinliklere ve organizasyonlara devlet destek olmalıdır.

Hatta devlet onların şiirlerine, romanlarına okul kitaplarında yer vererek ilk adımı atmalıdır.

Ölüm yıldönümlerinde edebiyatımızın ağır işçilerine saygıyla.