Kıvanç Tatlıtuğ ve Beren Saat’i yıllar sonra bir araya getiren film. Biliyorsunuz ki ikili Aşk-ı Memnu’ya damgasını vurmuştu. Bu dizi sadece yayınlandığı dönemde değil sonrasında da uzun bir süre varlığını korumayı başardı. Yokluğun gözü kör olsun, daha iyisi vardı da biz mi izlemedik?

Böyle bir diziden sonra ikilinin tekrar bir araya gelmesi haberi gündeme bomba gibi düştü ama beklentiyi de ortalamanın bayağı bir üzerine çekti. Merak ve beklenti içinde filmi izledim.

Siz siz olun bu filmi beklenti içinde izlemeyin yoksa filmin başından sonuna kadar benim gibi saçınızı başınızı yolarsınız. Hayatımdan giden bir saat 20 dakika, kocaman bir boşluk, bu zaman boyunca bomboş duvarı izleseydim benim için daha rahatlatıcı olabilirdi, bu kadar gerilmezdim.

Filmde dişe dokunur bir konu yok, heyecan yok, gerilim yok, tutku yok…  Yok da yok, büyük bir yoklar filmi olmuş. Yıllar sonra bu ikiliyi sağlam bir senaryoda görmek isterdim. Dönüp dolaşıp yine senaryo konusuna geliyorum. Film ya da dizilerde artık en önemli unsur bana göre senaryo. Sağlam bir senaryo bütün eksiklikleri kapatabiliyor ve bir şekilde izlettiriyor. Bence bu filmin en büyük eksikliği de senaryosuydu.

Filmin konusu; kısaca büyük bir aşkla bir araya gelen Serin ve Mehmet’in zamanla ilişkilerinin tıkanma noktasına gelmesi ve ilişkilerinin tamam mı devam mı noktasındaki süreci anlatıyor. Aşk, evlilik, kadın erkek ilişkisi, herkesi ilgilendiren bir konu düzgünce işlenseydi iş yapardı. Hiç abartmıyorum film aynen şu şekilde karşımıza çıkıyor. Aşık olduk nokta, evlendik nokta, ben senin için kariyerimden vazgeçtim nokta, ben senin için hayallerimden vazgeçtim nokta, hadi bu evliliği kurtarmak için New York’ta bir gece geçirelim nokta, yiyelim içelim sevişelim nokta, hani bu evliliği bunlar da kurtaramazsa yapacak bir şey yok gibi... Yani aşırı yüzeysel ve içi doldurulmamış bir hikaye

Beren ve Kıvanç; “Hadi New York’a gidip biraz takılalım“ demişler gibi. İkili evli bir çiften ziyade, kafa dengi birer arkadaş gibi New York gezilerini videoya çekmişler.

Beren Saat inziva zamanında sanırım oyunculuğa dair her şeyi unutmuş, kendine kocaman bir reset atmış, bu filmde oynamamış resmen dalga geçmiş. Beren Saat’in kafası “Ben çok güzelim, harika bir gülümsemem var." Evet yalan değil güzel bir kadınsın ve harika bir gülümsemen var ama şu saatten sonra bunlar yeterli mi? Hani bu kafayla nereye gider bu kariyer bilemiyorum. Eminim film boyunca yapmacık yapmacık gülümsemekten yüz kasların ağrımıştır.

Kıvanç Tatlıtuğ’un ise Aşk-ı Memnu’dan sonra oyunculuk anlamında iyi bir yol katettiğini görüyoruz ama bu filmi o bile kurtaramamış. Senaryonun kurbanı olmuş. Kıvanç sen bu tuzağa nasıl düştün? Adamı resmen harcamışlar.

Günümüz teknolojisiyle evimizin konforunda yüzlerce film ya da dizi platformlarına rahatça ulaşabiliyoruz. Yani Aşk-ı Memnu zamanlarında değiliz, biraz ağır olacak ama kısacası sizin yapacağınız işlere muhtaç değiliz. O yüzden daha iyisiyle karşımıza çıkmak zorundasınız. Bırakın artık şu kafaları; güzel bir kadın oyuncu koyarım yakışıklı bir de partner, ortaya bir iki de cinsellik kokan sahne yürür giderim. Artık böyle bir dünya yok.