Bazı kararlar vardır ki, verilirken kendimizi düşünüyor olmak yanlışmış gibi gelir. Oysaki insan önce sahipliğindeki bedeni ve ruhu korumamalı mı?
Karşımızdaki insanı vicdanımızın koruması altına alırken kendimize sapladığımız oklar, can acıtıcı olabiliyor ve hatta oklar saplandıkları yerden çıkarken açtığı boşluk öldürücü bir hal alıyor.
Belki tam da bu sebeple artık, ortada iki kişi olduğunu kendime sürekli olarak hatırlatmaya başladım. Olaylara dışarıdan baktığımda iki farklı kişiyi bütünüyle görmek daha sağlıklı düşünmemi sağlıyor belki de.
Vicdan, insanın sadece başkalarına beslediği ya da besleyebileceği bir duygu mu ki? Vicdan denen duyguyla kendisine de aynı adaleti sağlayamaz mı insan?
İşin içine vicdan girdiği an kendini boş verip başkasını baş tacı ettiği bir yaşam sürüyor insan. Çünkü aslında geride bıraktığımız tek bir kişi oluyor o noktada, insanın ta kendisi. Peki, bunu neden görmezden geliyoruz ya da neden görmek istemiyoruz çoğu zaman?
İşin garibi, geride bıraktığımız kendimizi ne zaman dikkate almak istesek kötü bir şey yapıyormuşuz hissine kapılıyoruz. Ve hatta çoğu zaman kendimizi biraz daha fazla düşünsek bencillikle yargılanıyoruz ve öyle hissediyoruz. Oysaki insanın kendisini gelecek zararlardan koruması sadece fiziksel bir eylem değildir. Kendimizi ruhsal zararlardan da korumak ne kadar insani aslında.
Kimseyi kırmamak adına kalbinin etrafına ördüğün vicdan kalkanlarını kaldırmak aslında kendi gerçekliğine sahip çıkmaktan fazlası değil. Aydınlığımız kadar karanlığımızda varsa, neden hep aydınlık olmaya çalışıyoruz biz?
Şu sıralar nelere canımın acıdığını ve tepkilerimde ne çok vicdan muhakemesi yaptığımı fark ettiğim bir dönemdeyim. Üstüne bir örtü attığım her durumun üstünü açıp göz göze geldiğim bir dönem. Üstü açılmış ne var ne yoksa dibine kadar anlıyor ve yaşıyorum. Ufaktan bir isyankâr tarafım ağır basacak oluyor, öfkeleniyorum. Kişilere, dönüştüğüm kişiye ve içine düştüğüm dünya gerçeklerine belki de…
Sonra tüm bunlar olmasa ve beni tetiklemese nasıl gerçeklerle karşı karşıya gelecektim ki diyorum. Bir teşekkür patlatıverip sıraya girmeyi öğretiyorum üstü açılmış tüm duygularıma. Duygularımı yakalamayı başardığım an özgürleşiyorum aslında bir nevi.
Yani kısacası demem o ki dışarıdan bir bakmak gerek, baktığınızda gördüğünüz iki kişi olmalı.
Tamamen kendine odaklı bencil bir yaklaşımdan söz etmiyorum. Ama en azından vicdanına yenik düşüp kendini yaşamıyormuşçasına yok sayıp değersizleştirmemeli insan. Öğrendiğimde geç olduğunu düşünsem de aslında büyük bir aydınlanma noktasıydı bu benim için.
Aslında her duygunun varoluş sebebi dengeyi keşfedebilmekmiş.
Bazen ayrı yollarda yürümek ortak mutluluğun başlangıcıymış mesela. Ne sen ne ben, hem sen hem ben. Bu, dünyanın keşfi kadar önemli bir olay.