Kilometre başına neredeyse bir antik kentin düştüğü Orta Likya’ya, mesela Demre taraflarına açılalım bugün. Demre denilince akla Noel Baba ve Myra antik kentleri geliyor öncelikle. Myra’nın limanı Andriake ve kült merkezi Sura ise arkeoloji heveslilerinin, tarih severlerin dağarcığında. Andriake deyince Likya Uygarlıkları Müzesi’ni de unutmayalım tabii. Eski adı ‘Muri’ olan Myra antik kentinin tarihi, Tunç Çağı yerleşimcileriyle başlar. Orta halli bir kale yerleşiminden Geç Roma döneminde Likya’nın dini ve idari başkentine dönüşen Myra’da 2009 yılından beri Nevzat Çevik başkanlığında kazılar yürütülüyor. Limyra’dan sonra ikinci büyük kaya mezarlı nekropolise sahip olan Myra’nın adı Klasik dönemde neredeyse hiç geçmiyor. Klasik Çağ’da sikke basıp basmadığı belli olmamakla birlikte yerel Likya dillerindeki adı da belirsizdir. MÖ 545’te Harpagos’la gelen Pers egemenliğinin ardından MÖ 5. yüzyılın ikinci yarısında geçici olarak Attik-Delos Deniz Birliği’ne vergi öder. MÖ 333’te Büyük İskender’in Likya’ya gelişini MÖ 306’da Ptolemaiosların egemenliği izler. Ptolemaioslar döneminde limanı Andriake ile birlikte gelişen Myra, polis (şehir) statüsüne ulaştı.

Aziz Nikolaos’un şöhreti

MÖ 197 yılında Seleukos kralı III. Antiokhos tarafından ele geçirilen kent, MÖ 188’de Roma’nın müttefiki Rodos’un egemenliğine bırakıldı. Roma MÖ 167 yılında Likya’ya özgürlüğünü verdi. Likya Birliği’nin 6 büyük kentinden biri olan Myra’nın 3 oy hakkı vardı. MÖ 1. yüzyıldan itibaren metropolis unvanına sahip 4 kentten biri olan Myra’nın yükselişi Roma imparatorluk döneminde de devam etti.  İmparator Hadrian döneminde Myra’nın limanı Andriake’nin en önemli yapılarından olan Granarium (tahıl deposu) ve liman agorası/plakoma inşa edildi. Erken Bizans döneminde daha da güçlenen Myra, II. Theodosius (MS 408-450) döneminde Likya’nın başkenti ilan edildi. Böylece bütün Likya’nın idari ve dini merkezi olan Myra, bu dönemdeki ününü Aziz Nikolaos’a borçludur. Yani ünlü Noel Baba’ya…

Myra’nın görkemli tiyatrosu

Gerek oturma sıraları, gerekse sahne binasıyla bir Roma tiyatrosunun tipik özelliklerini yansıtan Myra Tiyatrosu, 11 bin seyirci kapasitesiyle Likya bölgesinin en görkemli tiyatrosu olma özelliğini taşıyor. Tiyatronun kayalık bir yamaca oturtulan caveası Helenistik olup; yan kısımları ise Roma dönemine özgü kemerli tonozlar üzerinde yükselir. MS 2. yüzyılda yaşanan deprem sonrasında caveası ve sahne binası yeniden inşa edilen tiyatro, 3. yüzyılda ise yoğun bir onarımdan geçirildi. Arkasındaki dik dağın yamacında kurulan tiyatronun caveası büyük ölçüde kayalara oyulmuştur. Tiyatro daha sonraları arena olarak da kullanılmış, bu nedenle bazı düzenlemeler yapılmıştır. Sahne binası büyük ölçüde yıkık durumda olmasına karşın, mimari malzemeler, restorasyona yetecek oranda ortaya çıkarılıp arşivlenmiş durumda. 35 oturma sırasına sahip tiyatro ilginç detaylarla dolu. Batı galerisinde duvarında “Gaius’un yeri” ve “Praksion’un yeri” yazıyor. Bu yazıtlar muhtemelen, Gaius ve Praksion’un, hemen önde duran bisellium koltuklarına oturma hakkına sahip olduğunu anlatıyor. Zafer tanrıçası Nike figürünün önündeki yazıtta ise, “Kente şans getir ve sürekli galip ol” dileği yer alıyor.

Mor boyayla gelen zenginlik

Kent ekonomisi, Helenistik ve Roma dönemlerinde büyük oranda purpur (mor boya) üretimine, Andriake limanı gelirlerine, deniz taşımacılığına, gümrük vergilerine ve Aziz Nikolaos merkezli hac turizmine dayanıyordu. Myra ve limanı Andriake varlığını Myros Çayı’na borçludur. Myros Çayı, zaman içinde Myra’nın yok edicisi de oldu. Günümüzde Myra’nın mirasını taşıyan Demre, antik kentin gömüldüğü ortalama 4-9 metre kalınlığındaki alüvyon dolgunun üzerinde oturuyor. Yani Demre’nin altında büyük ve olasılıkla iyi korunmuş bir kent yatıyor. ‘Likya’nın en güzel Artemis Tapınağı’ olarak bilinen yapı ise ne yazık ki yok edildi. Çok büyük bölümü özel mülk olan bu toprakların altındaki kenti ortaya çıkartmak için güçlü ve kararlı politikalara ihtiyaç var.