Mektuplar, insanlığın en eski iletişim araçlarından biri. İnsanlar, yüzyıllar boyunca sevdiklerine, arkadaşlarına, dostlarına ve hatta gelecekteki nesillere mektuplar yazmış, duygularını ve düşüncelerini kağıda dökmüş...
İnsan sosyal bir varlık. O yüzden iletişime geçmesi, konuşması, anlatması en doğru şekilde kendini ifade etmesi lazım. “Kendini ifade etmek” kulağa ne kadar basit bir eylem gibi gözükse de aslında fazlasıyla zorlayıcı bir eylem. İnsan her daim bunun sıkıntısını yaşıyor ve yaşatıyor. Bazen konuşarak yapamadığımız bu eylemi yazarak çok daha iyi yapabiliriz.
“Şimdi nerden çıktı bu mektup sevdası, mektup mu kaldı kuzum, hangi yüzyılda yaşıyoruz” diyeceksiniz ama şu an kapınız çalınsa postadan adınıza bir mektup gelse ve açtığınızda bu mektubun 21 yıl önce sizin için yazıldığını görseniz ne yaparsınız? 
PTT 2002'de “Cumhuriyet’in 100. Yılına Mektup” adı altında bir kampanya başlattı ve bu kampanya çerçevesinde yaklaşık 40 bin insan 21 yıl sonra teslim edilmek üzere mektup yazdı. PTT bu mektupları 21 yıl muhafaza ederek geçtiğimiz günlerde sahiplerine ulaştırdı. 40 bin mektup 40 bin hikaye demek. Şu an hepsini okumaya gönüllüyüm.
PTT, bu kampanya ile geçmişten geleceğe bir köprü kurmayı ve gelecek nesillere unutulmaz bir anı bırakmayı hedefledi ve haberlerden takip ettiğim kadarıyla hedefine de ulaşmış gibi görünüyor. Çoğu insan bu güne kadar aldıkları en değerli hediye olarak gördüler bu mektupları. Düşünsenize kaybetmiş olduğunuz bir yakınızdan mektup almayı veya siz doğmadan önce anneniz ya da babanızın sizin için kaleme aldığı duygu ve düşünceleri…
Bir insanın 21 yıl önce yazdığı bir mektubun, yıllar sonra hala anlamını koruyup hedefine ulaşması, mektupların zamanın ötesinde bir değere sahip olduğunu gösterir, bir çeşit zaman kapsülü gibi.
Edebiyat dünyasında da tarihin derinliklerinde kalmış pek çok ünlü mektup var. Mesela mektupların efendisi Franz Kafka'nın yazdığı mektuplar... Özellikle babasına yazdığı ünlü mektup, o dönemdeki aile ilişkilerine ve bireyin içsel çatışmalarına dair önemli ipuçları sunar. Aynı şekilde Vincent Van Gogh'un kardeşi Theo'ya yazdığı duygusal mektuplar, sanatçının iç dünyasına ve yaratıcılığının kaynaklarına ışık tutar.
Mektuplar birer ayna görevi görüp insanların ruhlarını gözler önüne serer. Aynı zaman da da bireyi şeffaflaştırıp özgürleştirir.
Birçok ünlü tarihi olay, bir mektup aracılığıyla ortaya çıkmıştır. Bir liderin savaş bildirisi, bir bilim insanının keşiflerini duyurmak için yazdığı mektup, veya bir düşünürün fikirlerini paylaştığı mektuplar, tarihin akışını değiştirecek büyük etkilere sahip olmuştur.
Günümüzde, dijital iletişimin hızla yaygınlaşmasıyla birlikte, mektup yazma geleneği kısmen gerilemiş olsa da duygusal ve tarihi değerini korumaktadır. Hala birçok insan, duygularını ve düşüncelerini kağıda dökmeyi tercih eder. Mektuplar, insanlığın duygusal mirasının bir parçası olarak varlığını sürdürmeye devam edecek ve zamanın ötesinde iletişim kurmanın eşsiz bir yolunu temsil edecek.
Mektuplar, insanlığın hafızasında derin izler bırakan, duyguların ve düşüncelerin sonsuz bir kaynağı olarak varlığını sürdürecek.