Kanser, vücuttaki hücrelerin kontrolsüz çoğalması sonucu ortaya çıkan çok yönlü bir hastalıktır. Beslenme, kanser riskini etkileyebilen en önemli çevresel faktörlerden biridir. Düzenli ve dengeli beslenen bireylerde bağışıklık sistemi daha güçlü çalışır; hücre yenilenmesi ve onarımı sağlıklı şekilde gerçekleşir. Aynı zamanda uygun besin seçimleri, oksidatif stres ve kronik inflamasyonu azaltarak kanser oluşumunu önleyebilir.

Özellikle sebze, meyve, tam tahıllar, baklagiller ve kuruyemişler gibi lif, vitamin, mineral ve fitokimyasallar açısından zengin bitkisel kaynakların tüketimi; antioksidan etkileriyle hücre DNA’sını korur. Örneğin, brokoli, lahana gibi turpgillerdeki sülfür bileşikleri, beta-karoten ve C vitamini; serbest radikallerin zararlı etkilerini nötralize ederek kanser hücresi oluşum riskini azaltır.

Tersine, işlenmiş ve kırmızı et tüketiminin yüksek olduğu beslenme alışkanlıkları, özellikle kolorektal kanser riskini artırmaktadır. Dünya Kanser Araştırma Vakfı raporuna göre, günde 50 gramdan fazla işlenmiş et tüketimi, kalın bağırsak kanseri riskini yüzde 18’e kadar yükseltebilir. Ayrıca, yüksek şeker ve doymuş yağ içeren işlenmiş gıdalar; obezite, insülin direnci ve kronik inflamasyonla ilişkilidir. Obezite, meme, pankreas ve karaciğer kanserlerinde belirgin bir risk faktörüdür.

Sağlıklı kilo yönetimini destekleyen Akdeniz diyeti modeli, zeytinyağı, balık, sebze, tam tahıllar ve baklagiller temel alarak kanser riskini düşürür. Bu modeldeki doymamış yağ asitleri, omega-3 yağ asitleri ve polifenoller; inflamasyonu hafifletir, sağlıklı mikrobiyomu destekler ve tümör gelişimini baskılayıcı mekanizmaları aktive eder.

Sonuç olarak, kanserin önlenmesinde beslenme stratejileri büyük önem taşır. Bitkisel ağırlıklı, işlenmiş gıdalardan uzak, dengeli ve çeşitliliğe dayalı beslenme hem bağışıklık sistemini güçlendirir hem de risk faktörlerini minimize eder. Bu nedenle bireylerin yaşam boyu sürdürülebilir beslenme alışkanlıkları oluşturmaları, kanserle mücadelede en etkili adımlardan biridir