Alaska’nın vahşi yalnızlığında, sisten hayalet gibi yükselen bir zirve var; Şeytan Parmağı. Uçsuz bucaksız bir beyazlığın ortasında, granitten sivri bir tırnak gibi gökyüzüne uzanıyor. Rüzgârın bile temkinli estiği bu dağ, sadece yüksekliğiyle değil, karakteriyle de ürkütücü. İşte bu yüzden belki de, Alex Honnold ve Tommy Caldwell gibi dağcıları kendine çekmeyi başardı.
Bu etkileyici yolculuk, yalnızca bir tırmanış değil aynı zamanda bir belgesel. National Geographic tarafından yayınlandı. İzlerken hem doğanın sınır tanımayan güzelliğini hem de insan iradesinin kırılgan ve güçlü taraflarını net bir şekilde görüyorsunuz. Üşüyorsunuz, terliyorsunuz, korkuyorsunuz… Ve en çok da hayran kalıyorsunuz.
Alex Honnold, kaya tırmanışında gelmiş geçmiş en iyi sporculardan biri. El Capitan’a yaptığı ‘Free Solo’ tırmanışıyla aklımızı başımızdan almıştı. İpsiz, emniyetsiz, düz duvara tırmanan bir adam… Böyle bir cesareti algılamakta zorlandığımız için tuhaf geliyor bize. Yetenekli olduğu kadar ürkütücü bir karakter de kendisi; korkunun ne olduğunu başka bir ölçekte yaşıyor.
Tommy Caldwell ise dağcılık camiasında büyük bir saygıyla anılan bir başka efsane. Ne var ki birkaç yıl önce bir tırmanış sırasında düşerek aşil tendonunu yırttı. Tedavi süreci, onun sabırsız doğasına pek uygun değildi; çünkü bu adamlara göre tırmanmak nefes almakla aynı şeydi. Sonunda dağlara muhteşem bir dönüş yapmak için gözünü Şeytan Parmağı’na dikti. Ve böyle bir projeyi ancak Alex gibi bir dostla gerçekleştirebilirdi.
İkili, bu yolculuğa sadece dağa değil, yeryüzünün kendisine karşı bir meydan okumayla başladılar. Toplamda 4000 kilometrelik mesafeyi bisikletle geçtiler. Ardından tekneyle ilerlediler. Son kısımda ise buzullar üzerinde yürüyerek Şeytan Parmağı'nın eteklerine ulaştılar. Ellerinde çok fazla bilgi yoktu, dolayısıyla net bir planları da. Ama zamana karşı yarıştıkları belliydi; sadece 12 saatleri vardı.
Ana zirveye ulaşmak için önce dört farklı zirveyi geçmeleri gerekiyordu. Zirvelerin isimleri de korkunç; Batı Cadı zirvesi, Doğu Cadı zirvesi ve Kedi Kulağı. Beşincide, yani ana hedefte, başarıya ulaşacaklardı. Bu sırada gösterdikleri uyum ve hız, tek kelimeyle muhteşemdi. Bizi ve onları en çok korkutan kısımsa ‘Kedi Kulağı’ adı verilen geçitteki 200 metrelik inişti. Ekipmana güvenmek zorunda kalmak bu iki dağcı için tırmanmaktan bile daha zorlayıcıydı. Yine de bu bölümü dikkatli ve hızlı biçimde geçtiler ve son tırmanışı da başarıyla tamamladılar.
Zirveye vardıklarında dünya aynıydı; kaya yine aynı kaya, sessizlik yine aynı sessizlikti. Ama onlar değişmişti. Sırtlarında taşımadıkları bir yük vardı artık: "Acaba yapabilir miyiz?" sorusunun ağırlığı. O soruyu orada, 2700 metrede, rüzgârın unuttuğu bir yerde bırakıp indiler. Bu tırmanışta ne bir bayrak vardı dikilecek, ne de bir madalya takılacaktı. Kazanılan şey yalnızca görünmeyen bir şeydi; birbirine güvenmenin, aynı ritimde nefes almanın, insanın kendi kırılganlığını taş gibi sert bir iradeye dönüştürebilmesinin kanıtıydı.
Şeytan Parmağı artık bir dağ değil onlar için. Bir dostluk sınavı, bir iç yolculuk, bir ‘neden yaşadığını hatırlama’ hali. Bazen bir zirveye ulaşmak için önce içinden geçmek gerekir. Belki de bu yüzden en zor tırmanışlar hep içeride bir yerde başlar. Alex ve Tommy bunu bize göstermedi, yaşattı. Ve şimdi biliyoruz; zirveler sessizdir ama içimizde yankılanır.